Ölümü tam da o güne denk geldi
O son nefesini verirken, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana anlık en büyük sivil katliamına imza atmak üzere harekete geçen bombardıman uçakları da çoktan havalanmıştı.
Bilemiyoruz artık, yazdıklarıyla geleceğe ait bir öngörünün mü kehanetliğine soyunmuştu, yoksa günün birinde sahnelenmesini umut ettiği bir oyunun gönüllü senaristliğini mi üstlenmişti.
Medeniyetler Çatışması tezini dünya gündemine taşıyan Amerikalı siyaset bilimcisi Samuel Huntington’dan söz ediyorum. Huntington, ABD’nin Masschusetts eyaletindeki Martha's Vineyard kasabasında 81 yaşında yaşamını yitirdi.
İlginçtir, Huntington’ın ölüm haberiyle, İsrail’in Filistinlilerin üzerine bomba yağdırdığı ve 300’ü aşkın sivilin hayatını kaybettiği Gazze saldırısının haberi aynı saatlerde düştü ajanslara…
Hürriyet gazetesi Huntington’ın ölüm haberini “Medeniyetler Çatışması tezinin ’babası’ öldü” başlığıyla verdi. Huntington, "Soğuk savaş sonrasına tekabül eden 1990’lı yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsur politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olacaktır" tezini seslendirmiş, adeta 11 Eylül 2001 sonrasına ait dünyanın tablosunu çizmişti.
Huntington’ın dünyada tanınmasını sağlayan, Soğuk Savaş sonrası çatışmaların ideolojik değil, dünyanın başlıca medeniyetleri arasındaki kültürel ve dini farklılıklardan kaynaklanacağı tezini içeren 1996 tarihli "Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması" adlı çalışmasıydı. Huntington kitabında, küreselleşme sürecinde Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasındaki çatışmaların artacağı öngörüsünde bulunuyordu. Nitekim geçtiğimiz yıllarda giderek artan oranda İslam’ın kutsal saydığı şeylere karşı ve Peygamber Efendimize yönelik tahkir ve tezyif edici saldırılar arttı. İslam ülkelerine yönelik Amerikan bombardımanı arttı.
Huntington’ın tezinin insanlığa çıkaracağı faturayı ilk hissedenlerin başında gelen Gazeteci ve Yazarlar Vakfı, "Medeniyetler Çatışması” tezi daha hayata geçmeden bir panzehir türünde faaliyetlere imza atmaya ve tüm insanlık olarak bir arada yaşama kültürünün örneklerini oluşturacak reçeteleri dünyanın dikkatine sunmaya başladı. Bu çalışmaların değeri 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra daha iyi anlaşıldı.
"Medeniyetler Çatışması" tezinin mimarı Huntington’ın son nefesini verdiği saatlerde İsrail, Yahudilerin kutsal günü sayılan, çalışmanın, ateş yakmanın, paraya dokunmanın, arabaya binmenin dahi yasak olduğu Şabat günü Gazze Şeridi'ni cehenneme çeviren bombardımanı başlattı. Saldırı, Gazze'de çocukların okuldan çıktığı sırada düzenlendi. Dumanların yükseldiği kentte annelerin çocuklarını bulmak gösterdiği çabalar yürek burkutucuydu. Üstelik İsrailli yetkililer Gazze saldırısının henüz "başlangıç" olduğunu açıkladılar.
Bu nasıl bir ruh halidir?
Fakat bu saldırıdan tarihin not defterinin satır aralarına, Hamas polis güçlerine katılacak yeni polisler için düzenlenen mezuniyet tören alanına yağdırılan bombaların ardından objektiflere yansıyan görüntüler geçti. Böyle bir günde bombardıman emri vermek nasıl bir ruh halinin ürünüdür, takdiri dünya kamuoyuna bırakıyorum
Yaralı Filistinli polisin son nefesini verirken yukarı kaldırdığı elinin işaret parmağıyla “Allah birdir” işareti yaparken son nefesinde zikrettiği kelime-i şahadet görüntüsü tüm İslam dünyasının vicdanlarına kazındı.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün olayı değerlendirirken ki görüntülerini izlerken, o an bir cumhurbaşkanı değil, sade bir vatandaş gibi içinden geldiği gibi duygularını yansıtmamak için kendini ne kadar zorladığını hissettim. Söyleyebildiği kadarı bile önemlidir. O pozisyonda ancak o kadar olur. Kendisini tebrik ediyorum. Türkiye’nin tavrı ve yaklaşımı doğrudur.
Sözü uzatmayalım.
Bush’a fırlatılan ayakkabı görüntüsü 1, bu görüntü 2…
Bir gazeteci ve kitle iletişimi üzerine çalışan bilim adamı olarak söylüyorum; 2008 çıkarken ekranlara yansıyan bu iki görüntünün sosyolojik olarak radyoaktif etkileri çok uzun yıllara uzanacaktır. Kalıcı sonuçlar ortaya koyacaktır.
Ve sanırım, bazı şeylerin de miladı olacaktır.
Dilerim, Huntington ile birlikte medeniyetler çatışması tezi de toprağa gömülmüştür. Çatışma değil, tıpkı Asrı Saadet’teki Medine toplumu örneğinde görüldüğü gibi bir arada yaşama kültürünün rüya cinsinden örneklerini hayata geçirmek mümkün olur. Yarının dünyalarını gergef gibi işleyecek bir ruh haliyle milletçe insanlığa uzanmak gerekiyor.
İnsanlığın Türkiye’ye, Türk insanının temsil ettiği değerlere ihtiyacı var.
Çok gecikmemek lazım…
O son nefesini verirken, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana anlık en büyük sivil katliamına imza atmak üzere harekete geçen bombardıman uçakları da çoktan havalanmıştı.
Bilemiyoruz artık, yazdıklarıyla geleceğe ait bir öngörünün mü kehanetliğine soyunmuştu, yoksa günün birinde sahnelenmesini umut ettiği bir oyunun gönüllü senaristliğini mi üstlenmişti.
Medeniyetler Çatışması tezini dünya gündemine taşıyan Amerikalı siyaset bilimcisi Samuel Huntington’dan söz ediyorum. Huntington, ABD’nin Masschusetts eyaletindeki Martha's Vineyard kasabasında 81 yaşında yaşamını yitirdi.
İlginçtir, Huntington’ın ölüm haberiyle, İsrail’in Filistinlilerin üzerine bomba yağdırdığı ve 300’ü aşkın sivilin hayatını kaybettiği Gazze saldırısının haberi aynı saatlerde düştü ajanslara…
Hürriyet gazetesi Huntington’ın ölüm haberini “Medeniyetler Çatışması tezinin ’babası’ öldü” başlığıyla verdi. Huntington, "Soğuk savaş sonrasına tekabül eden 1990’lı yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsur politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olacaktır" tezini seslendirmiş, adeta 11 Eylül 2001 sonrasına ait dünyanın tablosunu çizmişti.
Huntington’ın dünyada tanınmasını sağlayan, Soğuk Savaş sonrası çatışmaların ideolojik değil, dünyanın başlıca medeniyetleri arasındaki kültürel ve dini farklılıklardan kaynaklanacağı tezini içeren 1996 tarihli "Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması" adlı çalışmasıydı. Huntington kitabında, küreselleşme sürecinde Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasındaki çatışmaların artacağı öngörüsünde bulunuyordu. Nitekim geçtiğimiz yıllarda giderek artan oranda İslam’ın kutsal saydığı şeylere karşı ve Peygamber Efendimize yönelik tahkir ve tezyif edici saldırılar arttı. İslam ülkelerine yönelik Amerikan bombardımanı arttı.
Huntington’ın tezinin insanlığa çıkaracağı faturayı ilk hissedenlerin başında gelen Gazeteci ve Yazarlar Vakfı, "Medeniyetler Çatışması” tezi daha hayata geçmeden bir panzehir türünde faaliyetlere imza atmaya ve tüm insanlık olarak bir arada yaşama kültürünün örneklerini oluşturacak reçeteleri dünyanın dikkatine sunmaya başladı. Bu çalışmaların değeri 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra daha iyi anlaşıldı.
"Medeniyetler Çatışması" tezinin mimarı Huntington’ın son nefesini verdiği saatlerde İsrail, Yahudilerin kutsal günü sayılan, çalışmanın, ateş yakmanın, paraya dokunmanın, arabaya binmenin dahi yasak olduğu Şabat günü Gazze Şeridi'ni cehenneme çeviren bombardımanı başlattı. Saldırı, Gazze'de çocukların okuldan çıktığı sırada düzenlendi. Dumanların yükseldiği kentte annelerin çocuklarını bulmak gösterdiği çabalar yürek burkutucuydu. Üstelik İsrailli yetkililer Gazze saldırısının henüz "başlangıç" olduğunu açıkladılar.
Bu nasıl bir ruh halidir?
Fakat bu saldırıdan tarihin not defterinin satır aralarına, Hamas polis güçlerine katılacak yeni polisler için düzenlenen mezuniyet tören alanına yağdırılan bombaların ardından objektiflere yansıyan görüntüler geçti. Böyle bir günde bombardıman emri vermek nasıl bir ruh halinin ürünüdür, takdiri dünya kamuoyuna bırakıyorum
Yaralı Filistinli polisin son nefesini verirken yukarı kaldırdığı elinin işaret parmağıyla “Allah birdir” işareti yaparken son nefesinde zikrettiği kelime-i şahadet görüntüsü tüm İslam dünyasının vicdanlarına kazındı.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün olayı değerlendirirken ki görüntülerini izlerken, o an bir cumhurbaşkanı değil, sade bir vatandaş gibi içinden geldiği gibi duygularını yansıtmamak için kendini ne kadar zorladığını hissettim. Söyleyebildiği kadarı bile önemlidir. O pozisyonda ancak o kadar olur. Kendisini tebrik ediyorum. Türkiye’nin tavrı ve yaklaşımı doğrudur.
Sözü uzatmayalım.
Bush’a fırlatılan ayakkabı görüntüsü 1, bu görüntü 2…
Bir gazeteci ve kitle iletişimi üzerine çalışan bilim adamı olarak söylüyorum; 2008 çıkarken ekranlara yansıyan bu iki görüntünün sosyolojik olarak radyoaktif etkileri çok uzun yıllara uzanacaktır. Kalıcı sonuçlar ortaya koyacaktır.
Ve sanırım, bazı şeylerin de miladı olacaktır.
Dilerim, Huntington ile birlikte medeniyetler çatışması tezi de toprağa gömülmüştür. Çatışma değil, tıpkı Asrı Saadet’teki Medine toplumu örneğinde görüldüğü gibi bir arada yaşama kültürünün rüya cinsinden örneklerini hayata geçirmek mümkün olur. Yarının dünyalarını gergef gibi işleyecek bir ruh haliyle milletçe insanlığa uzanmak gerekiyor.
İnsanlığın Türkiye’ye, Türk insanının temsil ettiği değerlere ihtiyacı var.
Çok gecikmemek lazım…